13 Nisan 2011 Çarşamba

Babamın İçindeki Küçük Babam

Ben bitirdim kırgınlıklarımı. Ben bağışladım seni babam! Sen ne zaman bağışlayacaksın kendini? Bazen hayat gerçekten çok acı. Çok yalnız kaldın, biliyorum. Sevilmeyi haketmediğini düşünüyorsun, biliyorum. Hala ağlıyorsun, biliyorum. Küçük babam, uzat elini! Babamın içindeki küçük babam, uzat elini! Haydi uzat elini! 
Baba! Ne kadar telaffuzu zor olsa da söyleyebileceğim başka kelime yok senin için. Her ne kadar biyolojik olsa da, genlerim senin genlerinden geliyor. Bu değiştiremeyeceğim gerçek. Ne yapalım? O halde kabul edeceğiz. 

Seni anlamaya çalışıyorum. Biliyorum ki; öfken bana değil, seni sevgisiz yapan ben değilim. Arasıra küçük bir çocukken yaşadıklarını hatırlıyorum. Mutluluğa hasretini, anneni 7 yaşında kaybedişini, annenin "Seni doğuracağıma taş doğursaydım!" diye haykırışlaeını anlatırken nasıl da canının yandığını, babanın seni küçük yaşlarda çalıştırmaya başladığını, yaramaz çocuk olduğun düşünülüp (Aslında çok zekisin!) devamlı itilip kakıldığını ve bunların sende nasıl tahribatlar yaptığını anlamaya çalışıyorum. Sana demek istiyorum ki canım babam, artık hepsi geçti. Sen artık büyüdün. Kimse seni itip kakamaz. Kendini korumak için ördüğün duvarlar artık işe yaramaz. Sana demek istiyorum ki canım babam, artık geçti. Senin babanın sana yaptıklarının suçlusu çocukların değil. Babana duyduğun nefreti biz sana duymuyoruz. Bizler sadece seni yanımızda istiyoruz. Keşke içindeki küçük çocuğa ulaşabilsek. Keşke onun elinden tutup kucaklayabilsek. En uzağındaki insanlara gösterdiğin alakanın çok küçük bir kısmını bize gösterebilmiş olsaydın, lakin "keşke" değil mi bu cümlenin başı? Ve biz "keşke"leri imkansız şeyler için kullanırız. O halde "keşke"li cümleler kurmayalım.

Canım babam! "Keşke"den vazgeçtim. "İyi ki" diyebileceğim birşeyler arıyorum seninle ilişkimde. İyi ki şöyle oldu, iyi ki böyle oldu. Aaa! Evet, buldum bir tane. İyi ki o küçük kasabadan bizleri çıkartıp ufkumuzu genişlettin. İyi ki bir an bile koltuk değneğim olmadın babam! İyi ki sırtımı sana hiç yaslamadım. İyi ki "Düşersem kimse kaldırmaz, düşmemeliyim!" dedim. Ama düştüm babam! Ellerim parçalandı, dizlerim kanadı. İstediğimse sadece "Kızım, canın mı yandı?"yı duymaktı. Şimdi sen bana diyorsun ki, "Eski sayfaları açma!" Şimdi ben sana diyorum ki "Eski sayfaları açmayalım!" Kapatalım üstünü onların. Birbirimizden uzak duralım. Birbirimize sevgisizliğimizi hatırlatmayalım. Unutalım canımızın yandığı o hazin günleri. Sanki zehirlenmişim gibi halbuki. Oysa yüzleşebilsek geçmişimizle. Kavga etsek. Kussak bütün öfkemizi birbirimize. Atsak içimizdeki yarım kalmışlıkları. Ve sonra sımsıkı sarılsak birbirimize. Ama olmaz ki! İnsan geçemiyor işte kendinden! Kurtulamıyor kahrolası beninden! 

Seni gördüğümde boynuna sarılmak isteyişim hep içimde kalıyor. Biliyorum ki, sen sarılmazsın. İçime sokmak istiyorum içindeki o kırılmış çocuğu. Ama biliyorum ki, yaklaştırmazsın. Beni sevmediğin için kendine kızma babam! Sevgisizliği öğreniyor insan hayatı boyunca. İnanmıyorum "Ana-babalar çocuklarını sever" diyenlere! Her ana-baba çocuğunu sevmez çünkü. Belki seviyormuş gibi yapar. Görevi olduğunu düşünür çocuklarını sevmeyi. Ama görevle olmuyor ki sevgi babam! Hoş artık biliyorum kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Artık biliyorum sen beni sevmek zorunda değilsin. Ama acıdı babam! Her yalnız kalışımın, her damla gözyaşımın, yaşadığım tarifsiz güvensizlik duygusunun hesabını sormak istiyorum sana. Sonra kimden, neyin hesabını soracağım diyorum. Arabasını çocuğundan üstün tutan bencil bir adamdan mı? Yoksa hala içindeki kırgın çocuğun yaralarını onarmaya çalışan bir enkazdan mı? "Kimden hesap soracaksın?" diyorum. Kime ödeteceksin kimsesizliğin sıktığı yüreğinin bedelini?

Bazen düşünüyorum: "Acaba sana kızgın mıyım?" diye. Kızamıyor ki insan yaşananları bile bile. Kabul etmek en doğrusu galiba olup bitenleri. Geçmişi geçmişe teslim etmek gerek. Ben yapabiliyorum artık bunları. Peki, sen babam! Ben bitirdim içimdeki yangını. Ben bitirdim kırgınlıklarımı. Ben bağışladım seni babam! Sen ne zaman bağışlayacaksın kendini? Babamın içindeki küçük babam! Haydi uzat elini! Bazen hayat gerçekten çok acı, biliyorum. İnsanlar acıtırlar, biliyorum. Çok yalnız kaldın, biliyorum. Sevilmeyi haketmediğini düşünüyorsun, biliyorum. Hala ağlıyorsun, biliyorum. 

Küçük babam, uzat elini! Çıkabiliriz dipsiz kuyudan. Çıkabiliriz bu karanlıktan. Biliyorum ki, sevmiyorsun kendini. Biliyorum ki; ne kadar paran var, o kadar değerlisin kendi gözünde. Babamın içindeki küçük babam, paran olmasa da seviyorum seni! Babamın içindeki küçük babam, kendini sevmesen de seviyorum seni!


* 1x.com (by Mikael Hörnlund)
** Yukarıdaki yazı Birikim Dergisi'nin Haziran 2008 sayısına (sf: 52) aittir, ve yazarı Selma Şahin'dir...

2 yorum:

Asahhara dedi ki...

Mükemmel bir yazı :( Hikayeyi okurken ta içimde hissettim o sızıyı.

adaşehir dedi ki...

asahhara; söylediklerine katılıyorum canım...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...